Cüceler tamamen ayn bir ırktır. Garip başlangıçları ve insanlar ile elflere neden hem benzeyip, hem benzemedikleri Silmarillion'da anlatılır; fakat bu öyküyü Orta Dünya'nın daha alt seviyedeki elfleri bilmiyorlardı; öte yandan daha sonra yaşayan insanların öyküleri, diğer ırkların hatıralarıyla karışmıştır.
Gizemli, çalışkan, uğradıkları haksızlıkları (ve çıkarlarını) kolay kolay unutmayan, değerli değersiz tüm taşlan ve kendi halinde yaşayan şeyleri değil de bir ustanın elleri altında biçim değiştirebilen şeyleri çok seven, genellikle dayanıklı, aksi tabiatlı bir soydu. Fakat kötü yaradılışlı değillerdi; insanların anlattıkları hikâyeler ne derse desin aralarında kendi rızasıyla Düşman'a hizmet eden çok azdı. Çünkü eski insanlar onların zenginliklerini, el ustalıklarını arzularlardı ve iki ırk arasında bir düşmanlık vardı.
Fakat Üçüncü Çağ'da birçok yerde insanlar ile cüceler arasında sıkı bir dostluğa rastlanıyordu; kadim konakları yıkıldıktan sonra yaptıkları gibi, ülkeler arasında yolculuk etmek, çalışmak, alışverişte bulunmak cücelerin yapısına uyduğundan, aralarında yaşadıktan insanların lisanlarını kullanmak zorundaydılar. Yine de gizli gizli (elflerin aksine onlar bunu dostlarına bile gönül rızasıyla açmıyorlardı) yıllarla biraz değişmiş olan, kendi garip dillerini kullanıyorlardı; çünkü bu dil bir masal dili değil, bir irfan lisanı olmuştu; cüceler de bunu geçmişten kalan bir hazine gibi koruyup, bakıyorlardı. Diğer ırklardan çok az kişi bunu öğrenmeyi başarmıştı. Bu tarih kitabında, sadece Gimli'nin arkadaşlarına yer ismi olarak verdiği kelimelerde ve Borukent'teki kuşatma sırasında attığı savaş çığlığında kendini göstermektedir. En azından bu bir sır değildi ve dünyanın ilk günlerinden beri birçok savaş alanında duyulmuştu. Baruk Khazâd! Khazâd aimenu! "Cücelerin Baltaları! Cüceler geldi!"
Öte yandan Gimli'nin ismi, diğer akrabalarının isimleri gibi Kuzey (İnsanca) kökenlidir. Kendi gizli ve "iç" isimlerini, gerçek isimlerini yabancı ırktan kimseye açıklamazlardı. Mezarlarına dahi bu ismi kazımazlardı.
(Kaynak : Yüzüklerin Efendisi - Kralın Dönüşü EK F s:390-398)